14 Mayıs 2014 Çarşamba


FERYADIM VAR..


Yandı yürek , yandı can, yandı...
Yandı gönül, yandı ocak, yandı..
70 milyonun gözyaşı mı dindirir bu acıyı, bu bekleyişi, bu çıkmazı..
Nasıl diner bu acı , bu feryat, bu figan..
Aç ellerini dua dua yalvar, elbet görür YARADAN!!

Yine düştü sinelere kocaman bir kor...
Bu acıyı en çok ta, evladını bekleyen anaya - babaya sor...eşini bekleyen kadına sor...babasını bekleyen evlada sor...nişanlıya, yeni evliye, umutları olanlara, alın teriyle kazanılan ekmeği bekleyen çocuklara sor..hadi sor... soralım...

Alacağımız cevap ürpertici... ben öyle tahmin ediyorum...

Muhakkak hepimiz bi yerden ellerimizi açıp dua dua yalvarıyoruz, dualarda buluşuyoruz, çünkü hepimizin dilinden niyaz ettiklerimiz bir...

 Allah'ım ne olur yardım et, Hz. Yunus  (a.s.) gibi mahinin karnında onu o durumdan , çıkmazdan kurtaracak olan yegane güç, Allah'tır. 

"Senden başka ilah yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim.  Gerçekten ben kendime zulmedenlerden oldum.. diyebilmektir, ki Hz. Yunus  (a.s.)'ı feraha kavuşturan duayı biz de onlar için söyleyebilelim.. 

O nefessiz alanlarına nefes ol Ya Rab, o daracık alanlarına genişlik ol Ya Rab, bir umutla bekleyen evlatlarına , eşlerine, analarına , babalarına Hz. Eyüp (a.s) sabrı ver.. İçlerine huzur ver, sen onların yardımcıları ol, tutmayan kollarına kol, görmeyen gözlerine göz, konuşamayan dillerine çığlık ol..Sen onlara yardım et ne olur..Allah'ım meleklerini gönder yardıma, yoksa bizim aciz devletimiz koltuklarının peşinde yerlerinden kalkamıyorlar.. 

Cennetin kuşları oldu onlar.. çok acı belki ama söylemek te ne kadar zor olsa da öyle. ve bir gerçek daha var ki o cennetin kuşlarının anası, babası, eşi , çocuğu olmak ta bu dünya da önemli olmayabilir belki ama ebedi yurdumuzda çok önemli bunu çok iyi bilmek lazım.. onlar ki en Sevgililerin dizinin dibinde olacaklar, en Sevgililere yakın onlarla hemdem olacaklar, bizlerde inşallah dualarımızla onların o mazhariyetlerine nail olabilelim.. 

Şimdi DUA Zamanı !!

Bol bol dua ile....
Sevgilerimle..











16 Eylül 2013 Pazartesi

Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman

Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış ütüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırır beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka bir gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtemem, n`olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır beni çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamur çiçek açtığı zaman.

Bak işte, notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadîm Elif
Ne güzellik, ne de tat var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum, biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Ihlamurlar çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sâdıkım, sâdıkım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman.

Bahaeddin KARAKOÇ
(Uzaklara Türkü)

Ağustos'un son günlerinde bir 30 Ağustos akşamında, çook sevdiğim tatlı bir arkadaşımın yanına gittim. Kendisiyle 4 yıldır görüşememiştik. Oldukça özlemiştim. Hasret denilen duygu hemen giderilemiyor ne yazık ki!!!

Sadece yaşadığımız güzel günlerin hasretliğini anlata anlata bitiremiyoruz, ya yaşayamadıklarımız???.....

Akşam mis gibi çay eşliğinde bahçeye çıktık. Tam bir güz akşamı; cırcır böceğinin sesi,  Düzce Kirazlı Köyü'nden esen 
nemli bir rüzgar,ot kokusu ve hemen yanı başında bu güz yorgunluğunu bozan otobandan gelen araba gürültüsü..Ama en güzeli de hayatımda hiç altında gölgelenmediğim, salıncağında sallanmadığım #Ihlamur ağacı#.

Ah Ihlamur Ağacı: ne kadar heybetlisin, görkemli, sağlam, dik, nazlı ve efkarlı...

Ihlamur Ağacı; görkeminin altında sıcak bir çay sohbetine misafir olmak, salıncağında sallanmak, toprağına basmak,ikliminde dolaşmak ta varmış..


Seneye inşallah Ihlamurlar çiçek açtığı zaman oradayım..

Bir 16 EYLÜL akşamından..
Sevgilerimle...


























23 Ağustos 2013 Cuma

"İNSANIN CENNETİ ÇOCUKLUĞUDUR"

Bugün ne yorgun bir gün geçiriyorum, inanın anlatamam... kelimeler yetersiz kalır zannımca.. eve gidip bol bol ağlayasım var..
başlık; dün bir yerde gördüm, çok hoşuma gitti; saflık , masumiyet bunlar en temiz duygular tabi. İNSANIN CENNETİ ÇOCUKLUĞUDUR, bu sözü duyunca işte bunlar aklıma geldi. ama dün akşam da Suriye'de bir hiç uğruna masum, temiz, saf çocukların hedef alındığını, o masumların masum hayallerine son verildiğini, bir daha güneşe umutla bakamayacaklarını, misketleriyle oynayamayacaklarını, bir daha anne diyemeyeceklerini, duyunca sarsıldım..
Keşke bu bedenlere kıyanlar da hep çocuk kalabilselerdi ne olurdu... şimdi bu çocuklar artık cennetteler.., ya onlara kıyanların cenneti nerede? cennetlerini cehenneme çevirmek bu olsa gerek.. insan bunu hayal bile edemez..edemiyor.. etmemeli aslında ama insan beyni, ruhu bazen farklı çalışıyor, sınırı aşmış artık..
Hava öyle kapattıkı kendi yine güzelliklere, içime kasvet veriyor şu hali, zaten mutsuzum temelli mutsuz ediyor beni...
daha da yazasım yok galiba.. aslında yazardım ama içimden hiçbirşey hissedemiyorum.. bol bol dua edeyim bari.. sevgiyle..

19 Ağustos 2013 Pazartesi

GİDERKEN İÇİMDEN GEÇEN

Şiiri  sevmem,
Şiir yazmayı da,
Ama bir gerçek var ki;
KELİMELER,
Durmuyor yine içimde,
Bulutun içinde duramayan
Yağmur taneleri gibi,
Kıvranıyor,
Dilimden dökülmek için;
İNCE İNCE
Bir kırık gönlün iklimine...

Yağmur taneleri de düştü düşecek , ama üç gündür nazlanıyor. acaba nazı kime? toprağa mı, dağa mı, taşa mı yoksa bana mı? hayır bence nazlı değil bu yağmur taneleri; kırgın.. yorgun.. argın... birbirini bir hiç uğruna katleden acımasızlara, gözü dönmüşlere, katliama, savaşa , bitmek bilmeyen hırslara.. daha da çoğaltabiliriz.. neler neler....

düş te ruhumuz ıslansın yağmur taneleri, yoksa bu kirli elleri, bu kirli vicdanları, bu kirli düşünceleri kimse yıkayamaz.. düş te acımasızlar utansın senin gibi rahmetli , merhametli olamadıkları için.. utanırlar mı hiç.. utansalardı masum yüreklere dokunabilirler miydi.. zannetmiyorum..

onlar zaten yağmurla değil, kanla yıkanıyorlar, ruhlarını arındırıyorlar.. sen ki yağmur onlar için rahmet değil, zulmet olursun, sen ki yağ biz masum insanların yüreğine ki bir avuç dua için.. belki kalkar ellerimiz onlara rahmet orduları gönderir, kan kokan toprağı cennet bahçesine çevirir..

düş yağmur taneleri yüreğimizin en kor yerine.. meydan savaş meydanı değil, sevgi meydanı olsun, ölmüş bedenler değil , dirilen barış olsun... sevgiyle..

1 Ağustos 2013 Perşembe




Sefa Sür

Geçmiş günü beyhude yere yâd etme,

Bir gelmemiş an için de feryat etme

Geçmiş gelecek masal bunlar hep

Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.



Niceleri geldi, neler istediler,

Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.

Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?

O gidenler de hep senin gibiydiler.


Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,

Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,

Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün...

Zira senin üstünde de otlar bitecek

Ömer Hayyam
Bunları biliyor muydunuz? 
Hassas kişilerin aslında en güçlü olduğunu, her şeyin üstesinden tek başlarına gelebildiklerini? 
Başkalarına nezaket gösterenlerin, kaba davranışlara en fazla maruz kaldığını? 
Sürekli başkalarıyla ilgilenenlerin aslında ilgiye en çok ihtiyaç duyanlar olduklarını?
Söylemesi en zor üç sözün “Seni seviyorum!” “Özür dilerim!” ve “Bana yardım et!” olduğunu? 
Biliyor muydunuz? 
Birinin mutlu görünmesi onun her daim mutlu olduğu anlamına gelmez; yüzündeki o gülümsemenin ardına bakarsanız, belki aslında ne kadar acı çektiğini ve gülümsemenin acısının üzerine beceriksizce örtmeye çalıştığı bir perde olduğunu görebilirsiniz.
Şu anda sorunu olan bütün dostlarımız için bir iyi niyet hareketi başlatalım. 
Blogumuza bu yazıyı kopyalayıp yapıştıralım. Belki bir aile sorunları, sağlık sıkıntıları, iş dertleri, o ya da herhangi bir konuda endişesi olanlara ve sadece birinin umursadığını bilme ihtiyacında olanlardan bir tanesi, birimizin blogunda rastlar ve bir anlık da olsa dünyada başkalarını düşünen insanlar da olduğunu fark eder. 
Bunu hepimiz için yapalım, çünkü kimse sorunlardan bağımsız değildir. Umarım bu yazıyı bütün blog dostlarımın duvarında görürüm. Bazılarınınkinde  göreceğimi biliyorum! Ben bir dostum için yaptım ve isterseniz siz de yapabilirsiniz. Çok basit, başka mimlerde olduğu gibi uzun uzun bir şeyler yazmanıza bile gerek yok, kopyalayıp yapıştıracaksınız. O kadar.  :)

31 Mayıs 2013 Cuma

eskileri atalım mı? yeniler de eskimeyecek mi?


atmak o kadar kolay olsaydı keşke;  hemen atıverirdim ama attığım günü bile hatırlarım ben, çıkmaz aklımdan.. ellerimden.. o günler benim için değerliydi dediğim şeylerin kokusunu atamıyor insan.. inan o kadar çok anahtar var ki mesela, açtığı kapılar belki de bir ocağa odun olmuş bir yuvayı ısıtmıştır ama ben hala atmıyorum.. ağırlığınca..hele fotoğraflar, zamanın ne kadar hızlı aktığını ve herşeyin fani olduğunu hatırlatıyor.. kulpu kırık fincanlar doğru var.. ama kırk yıl hatır işte , atamıyor insan.. hele kıyafetler o kadar çok ki ben atsam annem tekrar bulup buluşturup aynı yerine koyuyor bir işe lazım olurmuş die.. bazıları kendi dikimi.. atamıyor..müzik kasetleri var ama bir zamanlar ne çok dinlerdik, zamanlarımıza mutluluk kattığı için atamıyor insan.. hele bir de içine sesini kaydettiysen olmuyor hiç atamıyorsun eskiyi yad etmek için.. 

ama zamansız yaşlandıran dertleri atmak istiyorum, hayatımdaki gereksiz insanları, telefonumdaki hiç aramadığım ve hiç aramayan arkadaşları atmak istiyorum..ve çok önemli ki beynimin içindeki milletin telefon numaralarını atmak istiyorum, telefon defteri gibiyim, belleği boşaltmak istiyorum....ama olmuyor... saçlarımdaki beyazları, gereksiz konuşmaları, gülüşmeleri, fikirleri, düşünceleri ve en önemlisi sıkıntıları atmak istiyorum...AMA ATAMIYORUM..